25 Ocak 2010 Pazartesi
Yunus Emre...
Aslında ideal olan da, nefsi devamlı kontrol altında tutmak, ruhun hizmetine vermek, yüce Allah'ın çizdiği sınırlar içinde yaşayarak can ile birlikte Allah'a ubudiyet (kulluk) görevini yapmaktır. Bu şekilde, kötülükten ubudiyete doğru giden bir nefsin merhaleleri, tasavvuf çevrelerinde, Kur'ân'ın bazı âyetlerine dayanılarak şöyle çizilmiştir:
1. Nefs-i emmare: Ruhun kontrolunda olmayan şehvet, kin, hırs, haset, alay, kibir, gaflet, gazap, bencillik gibi özellikleri olan kötü nefis (Kur'ân-ı Kerim 12/53 43/51-52; 2/258; 40/16). Bu safhadaki nefis büyük bir yanılgı içindedir. çünkü insanın canı ve bedeni bile geçici olarak kendine verilmiştir. Bunun dışındakiler ise onun değildir.
2. Nefs-i levvâme: Şüphe içindeki nefs. Burada ruh doğru ile yanlışın farkına varmıştır. Ama kendiliğinden yüce yaratıcıya bir türlü koşamıyor; sadece kendini kınıyor, azarlıyor (Kur'an-ı Kerim 75/1-3).
3. Nefs-i mülheme: İlham almaya müsait hale gelmiş nefse, artık içten azar azar ilhamlar ve doğrudan iyilik-kötülük bilgileri gelmeye başlamıştır (Kur'ân-ı Kerim 91/1-10).
4. Nefs-i mutmaine: İlâhî nurla aydınlanan nefistir. Artık nefs-i emmarenin baskılarından kurtulmuş, sükun bulmuş, yaptığı her işte Allah'a teslim olan nefis.
5. Nefs-i raziyye: Artık evreni Allah'ın bir parçası olarak seyredip ondan razı olan nefis.
6. Nefs-i merziyye: İnsanlar arasında ahlâk güzelliği, merhamet ve lütuf göstererek yaşamak.
7. Nefs-i kâmile: Çoklukta birlik, birlikte çokluk görme kademesine ulaşmış olan nefis.
Tasavvufun gayesi, insan nefislerini öldürmekten ziyade bu kademelerden geçirerek iyice olgun bir nefis haline getirmektir.
Burada izlenen yol da önce halktan koparak zirveye doğru çıkmak, orada temizlenip tekrar halk arasına dönmek ve insanlara hizmet etmektir. Çıkış yolu çok zahmetli olduğu için, mutasavvıfların çoğunu yoldaki engellere dikkat çekmişlerdir. Yunus'a göre, nefsin olgunluğa doğru yükselmesi yolunda, gene nefsin içinden kaynaklanan ve dışardan da beslenen binlerce engel vardır.
Bunların başında kibir gelir. Bir şey olmak isteyip de olamayan kişinin duyduğu büyüklük zannı kibirdir. İblis'in, Firavun'un günâhları kibirleri idi ve bu tür günâhlar affedilmez; çünkü insandaki bütün yaratıcı güçleri öldürür.
1. Nefs-i emmare: Ruhun kontrolunda olmayan şehvet, kin, hırs, haset, alay, kibir, gaflet, gazap, bencillik gibi özellikleri olan kötü nefis (Kur'ân-ı Kerim 12/53 43/51-52; 2/258; 40/16). Bu safhadaki nefis büyük bir yanılgı içindedir. çünkü insanın canı ve bedeni bile geçici olarak kendine verilmiştir. Bunun dışındakiler ise onun değildir.
2. Nefs-i levvâme: Şüphe içindeki nefs. Burada ruh doğru ile yanlışın farkına varmıştır. Ama kendiliğinden yüce yaratıcıya bir türlü koşamıyor; sadece kendini kınıyor, azarlıyor (Kur'an-ı Kerim 75/1-3).
3. Nefs-i mülheme: İlham almaya müsait hale gelmiş nefse, artık içten azar azar ilhamlar ve doğrudan iyilik-kötülük bilgileri gelmeye başlamıştır (Kur'ân-ı Kerim 91/1-10).
4. Nefs-i mutmaine: İlâhî nurla aydınlanan nefistir. Artık nefs-i emmarenin baskılarından kurtulmuş, sükun bulmuş, yaptığı her işte Allah'a teslim olan nefis.
5. Nefs-i raziyye: Artık evreni Allah'ın bir parçası olarak seyredip ondan razı olan nefis.
6. Nefs-i merziyye: İnsanlar arasında ahlâk güzelliği, merhamet ve lütuf göstererek yaşamak.
7. Nefs-i kâmile: Çoklukta birlik, birlikte çokluk görme kademesine ulaşmış olan nefis.
Tasavvufun gayesi, insan nefislerini öldürmekten ziyade bu kademelerden geçirerek iyice olgun bir nefis haline getirmektir.
Burada izlenen yol da önce halktan koparak zirveye doğru çıkmak, orada temizlenip tekrar halk arasına dönmek ve insanlara hizmet etmektir. Çıkış yolu çok zahmetli olduğu için, mutasavvıfların çoğunu yoldaki engellere dikkat çekmişlerdir. Yunus'a göre, nefsin olgunluğa doğru yükselmesi yolunda, gene nefsin içinden kaynaklanan ve dışardan da beslenen binlerce engel vardır.
Bunların başında kibir gelir. Bir şey olmak isteyip de olamayan kişinin duyduğu büyüklük zannı kibirdir. İblis'in, Firavun'un günâhları kibirleri idi ve bu tür günâhlar affedilmez; çünkü insandaki bütün yaratıcı güçleri öldürür.
23 Ocak 2010 Cumartesi
Bismillâhirrahmânirrahîm
Ruhu Allah'a ulaştıran şey, nefs tezkiyesidir. Nefsin kalbinde her %7 fazl birikimi, o kişinin ruhunun bir gök katı yükselmesini ifade eder. Allahû Tealâ, nefs tezkiyesinin sonunda ruhun Allah'a dönüşünü anlatmaktadır.
Kişi ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşması üzerimize farz kılınmıştır.
89 / FECR - 28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
73 / MUZZEMMİL - 8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
Ruhu Allah'a ulaştıran şey, nefs tezkiyesidir. Nefsin kalbinde her %7 fazl birikimi, o kişinin ruhunun bir gök katı yükselmesini ifade eder. Allahû Tealâ, nefs tezkiyesinin sonunda ruhun Allah'a dönüşünü anlatmaktadır.
Kişi ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşması üzerimize farz kılınmıştır.
89 / FECR - 28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
73 / MUZZEMMİL - 8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.
18 Ocak 2010 Pazartesi
mevlanadannn....
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum, ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu…
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğini öğrendim.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi…
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu…
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını…
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu…
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim…
Işığı gördüm, korktum, ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu…
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğini öğrendim.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi…
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu…
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını…
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu…
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)