26 Haziran 2009 Cuma

birtek hatalı o değilki... senin de farksız yanlışların... ama görmüyorsun... ne kadar sabit ve aslında ne kadar da tipik sığ biri... bir "erkek"... böyle mi geçecek ömür hep didişmek hep inatlaşmakla... hep muhafazakarlıklar, hep tartışmalar, senin ak dediğine o beyaz diyecek ve aslında aynı şey üzerinde hem de aynı şeyi söylerken kavga etmekle tartışmakla ve hatta aşağılamalarla mı geçecek.... yoksa bana mı denk geliyor hep...
korkuyorum be canım... senin de mutsuz olmandan korkuyorum... üstelik sende aşkı da hissetmiyorum... ama belki de senin sevebilme kapasiten de bu kadar... aslında bu keskin mantığını ve inadını kıracak şaşırtacak aşık hallerini de görmek istiyorum senin:) ama mutlu olmanı hem de çok... bilmiyorum ne devam et derim sana da ne de dur... ama endişelerimi paylaşmak isterim... dışardan bakan bir çift gözün faydası olur her zaman... umarım...

korkularıyla yaşamak bilincin....

ne tuhaf korkularıyla yaşıyor olmak bilincin... kendimi km göstergesine bakarken buluyorum hız yapan şoförlerin ve içimi garip korku ile karışık şaşkınlık kaplıyor "wayy nasıl da korkmadan bu kadar hızlanabiliyor"... yine duyduğum, gördüğüm, hissettiğim herkeste herşeyde her öyküde insanların nasıl da korkmadan karar aldıklarını ve her seferinde nasıl da doğruları tutturduklarını gördüğmde yine aynı dehşete kapılmış halde yakalıyorum kendimi "waovv nasıl da korkmadan verdi kararını, nasıl bir kararlılık ve hem de yine doğru karardı verdiği"... kendimi yakıldığım her dehşete kapılmış anım korku ile karışık hayranlık uyandırıcı şaşkınlık hissi... saplanmış korkularımı ifade ediyor ve ben aslında her farklı olayda her farklı kişide her farklı öyküde hep aynı sahneye saplanmış görüyorum kendimi... nasıl bir korku ki bu??? kurtuluşu mümkün mü? işe km göstergelerine bakmamakla başladım arabaların... bıraktım artık.... kendiminkine de bakmıyorum... düşünmek istemiyorum çünkü... düşünmeye başladığımda yaşamayı bıraktığımı anlıyorum. yaşayabilmek için düşünmemem lazım. düşünmeye başlayarak uyandırmamam lazım... hayatın akışına kaptırmışken kendimi düşünerek uyandırarak frenine basmamam lazım... hayatın...
kendimin ne olduğunu düşünmeyi bıraktığımda, sadece kendime odaklandığımda ve sadece ben olduğumda aslında ne kadar mutlu olduğumu ve herşeyin nasıl da yolunda gittiğini farkettim... ve once I did it. başarmıştım... korkularımdan, kendimi konumlandırma telaşımdan, operasyonel şeylere takılmaktan alıkoymalıyım kendimi... tatlım herşey öğreniliyor... biliyorsun sen de herşey öğrenilebilir. bunlar geçecek acemilikler bitecek yeterki sen sabırlı ol... takılma sakın, korkusu acemiliğin saplamasın seni ilk adıma... sen sev kendini yeterki... gerisi geliyor tatlım... merak etme....
merak ediyorum, kafamdaki surların dışına bıraktığım ve aslında çok da yakın olmam gerekenlerini tekrar içeri alabilecek miyim? duvarlar kırılabilecek mi??? yoksa böyle başladı böyle mi gidecek??? aslında hemen şimdi şu an koparıp bağlarını kendinin ve etrafındakilerin saçmalıklarının sebep olduklarının... yıkmalısın şu duvarlarını hemen şimdi...
ya bu kalp çarpıntıları ve baş ağrıları... hep midemin öldüreceğini düşünürdüm kendimi ama beyin kanamasından ya da kalp krizinden gideceğim galiba...
Allah'ım sana emanet ediyorum kendimi, bir "Ol" demene bakıyor herşey... bütün huzurum, sağlığım, sıhhatim, mutluluğum, muvafakkiyetim, ve sana yönelmem... ne olur ...

gidecek yerim olsaydı giderdim...
kapını aç ne olur....
kapını çalan benim...