19 Aralık 2008 Cuma

elfida...

Yüzün geçmişten kalan aşka tarif yazdıran
Bir alaturka hüzün yüzün kıyıma vuran
Anne karnı huzuru çocukluğumun sesi
Senden bana şimdi zamanı sızdıran

Şımartılmamış aşkın sessizliğe yakın
Kimbilir kaçyüzyıldır sarılmamış kolların
Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu
Yorulmuşsun hakkını almış yılların

Elfida bir belalı başımsın
Elfida beni farketme sakın
Omuzumda iz bırakma yüküm dünyaya yakın
Elfida hep aklımda kalacaksın
Elfida sen eski bir şarkısın
Elfida beni farketme sakın
Omuzumda iz bırakma yüküm dünyaya yakın
Elfida hep aklımda kalacaksın.

wanna go home...

mind the gaps... between me i want to be and me that is... accept it, face it... what else are you waiting for... go... why are you still here... for how long you r gonna be here... why dont you go to your home... most likely ur not gonna change... bt worth trying.. isnt it...
give up... enough...
vazgec be guzelim... walla vazgec... olmuyor iste... su ya da bu sebeple olmuyor iste... cuzi sebeplerdesin ama kulli belki anlasamadiin... anlamiyor msn... all i wanted is to be me i wanted to be... sadece olmak istedigim ben olmak istedim... i saw myself in her... should follow her... must become friend so that I can find how she deals with herself... i couldnt manage... kept just running away... but didnt work... just kept me in vicious circle.... locked myself... it's all your fault... but you do it to everybody... till you knock out them... but the pity is u did it to urself at very begining... than everybody around you... created dead livinigs just like you... so should I blame you or the Greater.... doesnt change anything... as none will save you gl... gave up... not even surviving... not that easy tough...

14 Aralık 2008 Pazar

way out...

right before i leave i really have to have it... plssss.... i must flow like a river and it must be smooth like a pure water... plsss i must have it... no much time left... probably never had enough time... but right bf i leave, have to have it back... why i am blocked........ must get out of the jail... have to untie the rope...

neden hapsoldum... tanık olduğum bir hayatı yaşıyorum şimdi... farklı olamadım... have to run away... as far as it could be... this is the only way... just run without even looking at back... please show me my way out... wanna break the........ plssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss... help me..... pls...

11 Aralık 2008 Perşembe

iyiki doğdun...

mutlu yıllar eflatun...
seni seviyorum...
(04/12)

bir martı misali TEK BAŞIMA uçardım...

sen bile farkındasın yarattığın yıkımın... nasıl da merhamet ????????? geç çok geç.... en sonunda sen de farkettin ama ya... nasıl da kesik kesik korkudan kelimelerin ağzından çıkışı... değmiş en azından... boşa gitmemiş o uğraşlar... sonunda duyurulmuş sesler... ve görmen sağlanmış... eserin olan yıkımı...

bu kadar ağır olmamalıydı öğrenmenin bedeli... bunları yapacak biri değildin sen... sitemim büyük... derdim beşerle değil seninle... helal olsun hakkim herkese... mutlu olsunlar... ama tek kırgınlığım sana... hem büyük çok büyük... affet söylemimde hata varsa... kırgın olmaya, sitem etmeye var mı hak bilmiyorum ama... içi dışına bu kadar da gaddarca çıkarılmaz insanın karşısına... günü gelecekti zaten onun da... öğrenilmesi gerekenler öğrenilecekti zamanı gelince... böyle hazırlıksız yakalanmazki toy... büyürken böyle büyük bir ev ödevi yüklenilmezki omzuna insanın... bütünlemede geçtik ama... uçurumun kenarından döndük... her iki alemden olmak... arada sıkışıp kalmak... ne öteye ne beriye... ya bir delilik yapsaydı sınavın zorluğunun, ödevin büyüklüğünün, sınıfta kalmanın, sendelemenin büyüklüğü, yılgınlığı, yorgunluğu ile... ya sımsıkı sarılması gerekenden nefretle kaçsaydı ve koşsaydı nefretle kaçması gerekene... bu yogunlukta, yılgınlıkta,şaşkınlıkta, kızgınlıkta, karmaşada, öfkede, yağmurda, fıtrınada yollarını şaşırması hatta kaybetmesi, çıkmaza saplanması çok kolay... ama bırakmazdın bırakmadın... ne olursa olsun vazgecme benden nolur ve gulum sen de sakın vazgecme kendinden...terketme seni... en cok sensin ihtiyacı olan kendinin... herzaman olduğu gibi tekbaşına...


sonbahar... kendime...


Sedef sedef olur açardı nilüferler
Ve kanatları tülden fildişi kelebekler
Bir martı misali tek başıma uçardım
Hani nerde üstünde uçtuğum mor denizler

Sevgiden saygıdan bir altın kafes ördüm
İnançlarım kilit kilit oldu üstüme
Aşıp bedenimi bendeki beni gördüm
Hani nerde uğrunda azaldığım değerler
Ellerim soğuk şimdi üşüyor dudaklarım
Göğsüne düştü başım o çiçekten yılların
Ey sonbahar...

Yeter... bana...

Hep binbir maske ve binbir duyguda
Hep karmaşa sen ve senden başka
Bin insana dönüp yaşıyorsun
Parça parça her duygunu olmaz

Yeter yeter beni bırak benimle kendi halime
Yeter artık içindeki yabancıya söyle gitsin
Hüzün olup binbir damga vuruyor sevgim üstüne
Yeter gidip o sevgisizliğinde kendi tükensin

Hep yarım yarım ve erken yaşanan
Her sevgiden izler var içinde
Çizgi çizgi ve silemiyorsun onları bir türlü
Hayır olmaz.......

27 Kasım 2008 Perşembe

Konuşmak susmanın korkusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.

24 Kasım 2008 Pazartesi

kendime yazilarim.... yaşlarsız olmuyor... kim demişşş???

kelimeler harflerden oluşmuyor anladım... gözyaşı dökmeden çıkmıyor yazılar.... genelde can acıtanından..

garip susman gereken yerde konuştun ve konuşman gereken yerde susuyorsun... böyle olacaksam ben de kimseyi sevmeyi istemem... ondan belki de kaçışlarım insanlardan ve hep uzaktan seslenmye çalışmalarım... senin gibi... korkak... altına sokmaktan korktuğum elimi uzaktan sallayarak anlatmaya çalışıyorum ben de... aklımca uzaktan yardım etmeye çalışmalarım... eğer tam zamanında söylenmezse sözler beyhude arkasından çabalamalar... o "an" da beceremezsen söylemeyi, susmayı becereceksin sonsuza dek... yüreğinin götürdüğü yere git'i hatırla... aslında giderken "gitme, gidemezsin, dur" demesini bekliyordu ama o hayatına karışmaya hakkı olmadığını düşünüyordu... halbuki bir "dur" kelimesi ne kadar da farklı bir yöne çekerdi hayatı... bambaşka bir yaşam olurdu çizilen... belki de daha uzun.... ama çıkmadı... ve kısaldı. garip susman gereken yerde konuşuyorsun konuşman gereken yerde susuyorsun...

belki de hep yaptığım hata... olduğundan fazlasını beklemek, fazlasını ummak... yani aslında ideal olanı umulur hep... ideal olanı, olması gerektiği kadarı umulur ama... herkes her rolün hakkını veremiyor işte... iyi oyuncu var kötü oyuncu var.... galiba doğrusu herkesi kapasitesi ile kabul etmek ve o kadarını umud etmek... ideal olandan çok daha az vasatın çok daha altında da olsa ne kadarsa o kadarı görmek lazım... 5litre alan bir kovaya 10lt su dolduramazsınki... e o zaman neden 5 kuruşluk adamdan 10 kuruşluk adam olması beklenir. ... olmadığında üzülmelerimiz de cabası... halbuki ne kadar boşa akıtılan gözyaşları ve boşa akıp giden zaman saçma sapan beklentilerimize harcadığımız... sor hiçbir kusuru yok, sor herşeyi en iyi şekilde yaptı sor hiçbir zaman hatası olmadı... nasıl bakarsa öyle görüyor herkes... o zaman bizim bakma biçimimizde bir sorun var... bakmayı öğrenmek lazım polyanadan.... ve dolu görebilmeyi yarısını... kandırmakla da başlayabiliriz... yersek... zamanla inandırabiliriz de... kimbilir... bildiğim tekşey hedefler belirlemek, kişilere değil olaylara endeksli yaşamayı öğrenmek.... oyuncular değişir farklı yüzlerdir gelip geçen... kimileri iyi yaparak rollerini mutlu izler bırakır, çoğu ise sadece acı veren çizikler atarlar yüreğe, beyne, mideye, anılara....

kabullenmek herkesi olduğu gibi tek yolu daha fazla acıların çekilmesinin önüne geçireni... yoksa insanları düzeltmeye çalışmak ya da kafası basmayan şapşallar gibi ısrarla şaşakalmakla akıp gitmesine izin verilir ömrün ilk yarı yılı... kalan sağlar bizimdir...

oldu... sadece klavyedeki tuşlarla yazıldı bu yazı... belki de yorgun gözyaşları... zaten iyice azaldılar... hatta çoğu zaman yoklar... tam da istenildiği gibi... ezelden beri....

16 Kasım 2008 Pazar

JOHARI PENCERESİ

açık bölge, kişinin kendisi tarafından ve başkası tarafından bilinen bölgedir.

kör bölge, kişinin kendisi tarafından bilinmeyen, başkaları tarafından bilinen bölgedir.

gizli bölge, kişinin kendisi tarafından bilinen, başkaları tarafından bilinmeyen bölgedir.

bilinmeyen bölge ise, kişinin kendisi tarafından ve başkaları tarafından bilinmeyen bölgedir.


Açık bölge, Açılım ve Geri Bildirim’in yoğun kullanımı ile genişletilebilir. Bireyin kendisini dış dünyaya açması, beraberinde diğerlerinin duygu, düşünce ve bilgilerini bireye bildirmesini getirecektir. Bu özelliğinden dolayı model, iletişimin insan yönünü incelemede bir ölçüm aracı olabilmiştir.

12 Kasım 2008 Çarşamba


İstanbul Sarıl Bana,

sen, hic bitmeyen kavgam istanbul
sen, tukenmeyen sevdam
sen, gidilmez donulmez yangınım
sen, beni esir eden guzel sehrim...

denedim kac kere kopup gitmeyi senden...
sehrim (yarim) istanbul, sarıl bana...

(me)

kendime yazilarim... dolunay'dan yine... kaybettim yargilarimi...

kayıp yargılar... yitirildi sağduyu... varolan doğrulara dayatılan karşı doğrular... ve kayboluş...
ne doğru ne yanlış hele içindeyken bilebilmek ne zor iş... en kötüsü kararsızlık iken ve iyisi en yanlışı bile olsa bir karar verebilmek iken, en acı vereni donması beynin.... düşünememek... kayıp gitmek, kaybolmak yokoluşta... offf... yorgunum diyorum duymuyo kimse.... anlamıyorum diyorum... yok yok bitti hiç varolmayan ben ve sağduyum ve yargılarım ve kararlarım... yokoldular işte... dedim ya yoklardı belki de....
bi kez daha mı denemeli gitmeyi.... ama bu sefer dönmemecesineyi göze almalı... sanırım bu tek yolu... başka bişeye adamalı... adamak, adanmak... yok işte giremiyorum o üç boyutlu resimden hayata... adanmış bakışlar işin sırrı, biliyorum çünkü bi an da olsa başarabiliyordum... yani bi kaç saniyeden de ibaret olsa bi kaç kez başarmıştım süzülmeyi o üç boyutlu resmin içine ve görebilmiştim, orada olabilmiştim... ama o kadar azaldıki... belki de denemelerim azaldığı için... farkındalığım arttığı ve denemelerim azaldığı için seyrekleşti... bilmiyorum, anlamıyorum... doğruluğunu yanlışlığını umursamadan karar verebilmek mutlu ediyor artık beni.... offfffffffffffffffffff............ ne zaman bitecek... ne zaman indirecem hayatı kaldırdığım raftan... silip tozlarını üzerinden ne zaman yeniden girecem içine.... geçen zaman umutları uzaklaştırıyo benden... sürükleniyorum bilinmezlere... hani bu benim tercihimdi... hani bendim rafa kaldıran hayatı... neden böyle bir tercih yaptım... neler oldu bana.... sandığımdan yani aslında farkında olduğumdan çok daha vahim durumum... tutunacak bir ipim kalmadı.... pamuk ipliğinin tek faydası son duraktan bir öncekine kadar uzanıyor olması.... yaşayan ölülüğe yani... sonraki ise essahtan olanı zaten... İlahi Takdir'in dileyenleri kabul ettiği son durak... o yüzden alternatif diil... ama nereye sürükleniyorum ben böyle.... tamam yanlıştı tercihler o zaman sizinkileri deneyelim... nereye sürükleniyorum... nasıl bir geçmiş bu... gelecek de mi böyle olacak... neden farklı gördüklerim bana bakan gözlerden... offf sonu nereye çıkıyor bu yolun??? yoksa çıkmaza tıkılıp kaldım da farkında mı diilim.... hala kafamı vurmama ragmen ısrarla duvara goremiyorum mu buraya kadarı??? cıkmazı??? yoksa takıldıgım seyler de mi yalan... zaman mesela yas ya da... gecen yıllar... yasananlar... daha dogrusu yasanamayanlar... ya ben miyim bu??? yani benim kendi tercihim mi boyle olmak yoksa bu hale mi getirildim?????? var mı benim bi durusum su hayatta bi tavrim bi tarzim bi rengim... yoksa hava gibi su gibi ben de icine girdiim kabın rengini mi seklini mi aliyorum.... hiclik bile vakar... en assagilik seyin bile amaci var... nereye surukluyorum kendimi boyle ben... ya da nereye surukleniyorum.... ne zaman bitecek...
ikinci bi kez mi denemeli gitmeyi... butun yanlislari yanlis bir yasami da goze alarak.... unutturacaksa bana gecen yarı omru ve seni ve kendimi yemin ediyorum bir an bil durmadan ceker giderdim gecenin bir vakti... ne sen durdurabilirdin ne de ben.... oyle bi gidiste gelebilmek kendime, oyle bir kaybolusta yeniden varolabilmek... bir an bile beklemezdim.... yemin ederim... hic bi zaman SENDEN baskasını istemedim... kurtarıcı olarak gormedim kimseyi... kimseye ihtiyacim yoktıu... yine yok Allahım... hep sadece BEN vardım... ve benden de önce SEN... ama hayatla oldugu gibi SENle de aramıza giren yine hep O oldu... iki elim yakasında olacak... senin huzurunda da AFFETMIYORUMMM ne onu ne de ona izin veren beni.... ve sana da azıcık da olsa sitemim... buldur bana kendimi ve seni ne olur...

23 Ekim 2008 Perşembe

kendime yazilarim... kissasa kissas...

ne kadar savunmasızız aslında... ufacik, iki hecelik kelimelere yeniliyoruz... nasil da derin yaralar aciyo... oylece kalakaliyoruz... buyudukce solacagini umud ediyosun ama her malubiyetinde daha da guc kazaniyo... yara daha da cok buyuyo... ve daha cok can yakiyo... sonra da kissassa kissas... iki heceli tek kelime "bitti"... artik hersey bitti... kendi silahi ile vurmak... akintiya boyun egdiginde nasil da aslinda damarlarindaki kana sizdigini gormenin saskinligi... akintiya saldiginda ve adimlariyla dans ettiginde... kendi silahi ile vurdugunda... camurlasiyosun... yaniyo mudur cani??? bilmiyorum... sogukkanli bir katiller / doktorlar gibi... hic acimadan yakmak cani... baska bi yolu yok ki kendini anlatmanin... yakacaksin cani yandigi gibi canin... bulayacaksin camurlu su gibi beynini ve damarlarinda akan kani... bi umut... belki o zaman seni anlar... ama anlamasa da sorun diil... iki heceli tek kelime yardimina kosar... "bitti"... senin de hep dedigin gibi "hersey bitti"... artik cok gec... bundan sonra bi b...k olmaz... "bitti"... tmm artik tum yaptigim sermayeden yemek ama onunda da sonundayim... bak artik ben de kabullendim... boyun egdim bak... egdim cunku yoktu ki takatim kaldirmaya omuzlarimin uzerindeki kazani... ve kafa yanmalari.. ya da beyin kanamalari... sonu buydu... durmak zorunda kaldim... gucum tukendi... tum gucum hala pamuk ipligi ile (secenegi olmayan tek sey bu yasamak... ) yasama tutunmak... biraz daha zorlasaydim yuvarlanmis gitmistim coktan... gidemezdim... oyle bi secenegim yok cunku... secenegi olmayan tek sey yasamak...
sogukkanli katil doktorlar gibi... firsati kacirmamak... yakmak... acik yaraya tuz basmak... hem de olmekten bi sn oncesine kadar... ama yasatmaya devam etmek.... olduresiye can yakmak... ama yasatmak... gercekten anlamasin mi saglamak yoksa sadece icindeki pisligi mi kusmak... kusup rahatlamak... ise yarayacak mi... zaman lazim... henuz bi belirti yok.... no regret at all... at least gave it a shot...
akiyo... ne kadar da dolmus... bi adim sonrasi patlamak iste... ve kafa yanmalari... izin veremezdim... kacmakti tercih... hayati rafa kaldirmak... buyuk bi yanilgi... hayat rafa kaldirilir mi??? soz dinler mi??? seni bekler mi??? akip gider... mind the gaps my friend... hayatla arandaki bosluga dikkat.... ininden cikip er meydaninda boy gostermek zamani... ve boslugu kapatmak... yakalamak...

21 Ekim 2008 Salı

kendime yazilarim... kactikca sana kosmak...

ilginc... nasil bi zamanlama bu simdi??? komik ve cok ilginc... birileri saka yapiyo galiba bana... yine de tercih meselesi hayat... iste bu yasamak.... ne olursa olsun yaptigin tercihler belirliyo hayati... cogu zaman sanki sadece bi tane tercihimiz var saniyoruz... yani saniyoruzki tercihi biz yapmiyoruz.. ama hayir... tercihleri bizzat kendimiz yapiyoruz... gitmeye de bilirdim... bencilligi de tercih edebilirdim... hayir bu kotu anlamda bi bencillik degil.... sadece sahiden onemine ragmen diger yolun, kendi hayatini ilgilendiren, birinci dereceden kendini ilgilendiren o yolu secmek olurdu bu... durustce... yani evet ahlakli bi tercih yaptim... belki alkis bile aldim... ama durust degildi... i wasnt really honest... just did wt i had to do... wt everybody else expected me to do... i did not dissapoint anyone with my choices but indeed it is a big dissapointment to find out that it was not an honest decision.... inanmazsam inandiramam... inanmadigima benim diyemem... benim ollmayanin icinde kendimi kaybedemem... ama "benim" yok su hayatta.... beni hayata baglayacak "benim"leri kaybettim yolda gelirken bi yerlerde... sanirsam orta 1di... ve ben henuz sadece 11-12 yasindaydim... evet orada kaybettim ben tum benimlerimi, bana "ait"leri... iste tam orada atildim ben oyundan... ve sadece bakakaldim ardindan tum giden ben'lerin... bi yere birine ait olamamak ya da sahiplenememek kimseyi or bi yerleri... varlik nedeninin yok olmasinin ta kendisi iste... yok oldum tum varliklarimi yitirirek... couldn't catch up with it "life" ever again... at least since now... no hope for the future... indeed there is no future... gelecek asla gelmeyecek cunku ben gecmiste tum benimlerimi yitirdigim yerde takili kalacagim... su kafayi dogdugum bu evde biraksam.... sonra da elime kalemimi kagidimi alsam... sirtimda cantamla dolasirken aylak aylak dunyanin sokaklarinda... yeniden yazabilir miyim kendi oyunumu???... kendim yazip kendim yonetip kendim oynasam... icinde istediklerime rol versem ve istemediklerime herturlu "hatıra" ragmen hayir diyebilsem... iyisiyle kotusuyle egrisiyle dogrusuyla ben herkesin oyunun icinde oyunumu oynayabilsem... hayati rafa kaldirmadan... kapali bilinc... hissetmeyerek atiyorum adimlarimi, algilayamiyorumki agzimdan cikan laflari... cunku hicbiri bana ait diil... ne attigim adimlar, ne soyledigim sozler ne de yaptiklarim... hicbirinde ben yokum... bana ait diil hicbiri... ama o zaman bi yolunu bul kac, sıyrılıver nolur be guzelim... escape... just runaway... away... ya da kabul et ve boyun eg... benimse... sana ait et... sana ait'lere ekle (ki henuz ait'ler yok bende but u can make it first my dear)... kactikca sana kosmak... nefre ettikce benzeri olmak... nefret ettigim biri olmak... kendimi nefret ettigim oldurmak... beni tum "benimler"den ayiran herseyin sorumlusu suclusu sensin... herseyi bilen aslinda hicbiseyi bilmeyen... .... .... .... ...

6 Ekim 2008 Pazartesi

cam tavan...


Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar.Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker.Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir.Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı "hayat dersi"ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar.Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir.Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir.

Buna "cam tavan sendromu" denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır.

Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.

Yapabileceğin, yapabileceğini düşündüğün kadardır.

5 Ekim 2008 Pazar


ben de koc burcuyum...
kalbi monte edilmeyi unutulmus soguk mantikli keskin bir bicak :) (waoovvv sair olup ciktim bile:) :p)) sakasi bi yanai siir, kelimeler yurek ve duygu isi yani sevmek isi:) ama yurek olmayinca sevmek de olmuyo :)
yine de sunu kesfettim siirler melodilerle ruh buluyor bende... yani sarki / turku olunca dikkatimi oyle cekiyor once... sonra durup bakiyorum bu ne diye ve sozlerine sarkilarin yani siire oylece dusuyorum:) bu da minik de olsa bi "umut" benim icin...

aglamak yagmur ile mavi ile ruzgar ile esdeger benim icin... hepsinin ortak yonu ise bana huzur vermeleri... ve tabiiki mutluluk... walla aglamak bile benim cogu zaman beceremediim bisey o yuzden sana uzulmedim imrendim... bardaktan bosanircasina aglamak da kocaman bi yuregin isi;)hem de onca saat... :)
kapanmaz gülüşünün açtığı yara...
ama sen yine de gul hep... sen yine de huzuru ve mutlulugu yalnizca gul'mekte bul cnm....

gorusmek icin yagmur duasina cikmak gerek :) hayal kirikligina ugramak yok ama beni gorunce... simdi yazilarin arkasindaki hayalet olmak guzel:) ama yuzyuze karsilsinca utanirim ben :p

1 Ekim 2008 Çarşamba

bi kereden bisey olmaz!!!???...

Bir kereden bir sey olmaz.... ben sadece teklif ettim... zorla mi al/yap/git/gel... dedim !!! ???

Boyle baslamaz mi butun kotulukler... kotuluklere malubiyetler... sonunda hem bu dunyadan hem oteki dunyadan olmak... nasil da normal, olur burunuyor gozumuze en buyuk gunahlar... hep bu “bir kereden birsey olmaz”a siginan o buyuk gunahlar... kucuk bir adim degil mi zaten buyuk gunahlara iten, bir kivilcim o kocaman yangınları baslatan... cehenneme mahkum eden, Rabbin rizasini kaybettiren, cennetten kovduran.... hep bu kucuk adimlar ve hep “bir kereden bisey olmazlar” degil mi???

En cok en “ufagi” sakinmanın baslangici o yuzden “bakislari yere cevirerek” baslamak gerek... yolun basindan “çıkmaz”a girmemek tek tedbiri... kendinsin savastigin, nefsindir bogustugun en buyuk dusmanın yani... insanin kendisine verdigi zarardan daha buyugunu veremez baska hickimse... iste o yuzden kendinden baslamali sakinmaya... once kendinden korkacak insan, kendi nefsinden, ve sonra kendini yanlisa iten herkesten ve herseyden... ama dışımızı duzeltmekle baslamalı.. bana arkadasini soyle sana kim oldugunu soyleyeyim... suclu arkadasin degil sensin... onu secen sen... sen gibi olmasa barinmazsin bi dakka yaninda... duzeltmek icin once yanlis arkadaslardan yanlis ortamlardan yanlis yollardan uzak durulacak... ve Allah’a siginilacak... Allah’in ilmi ile doldurulacak beyinler ve ilahi sevgi ile yurekler... iste o zaman ne icerden ne de disardan korkulur... o zaman acacaksin icini disariya ve karisacaksin kalabaliga... korkmadan... :)

Allah’a emanetiz zaten hepimiz... O hep korusun bizleri once kendimizden kendi nefsimizden sonra da her turlu kotulukten ve seytanin serrinden... Amin...

kim o?

''Kim o deme boşuna
Benim ben,
Öyle bir ben ki gelen kapına
Baştan başa sen...'' (Özdemir Asaf)

bir deli yagmur...

Bir deli yağmurdun sen.Yağışını,tepeden tırnağa beni sırılsıklam yapışını severdim.Her damlan içime işlerdi,her damlan yüreğime akan bir nehre dönüşürdü.O ıslak halimle tir tir titrerken,bir tek damlanı bile kaçırmamak için kapanmazdım hiçbir yere.Yağmurdan sonra üşümeyi kim sever ki?Ben severdim işte.Bir yağmur bağımlısına dönüştürmüştün beni.Sen yağdığın zaman;elinde şemsiyeyle gezen,kaçışan insanları gördükçe öfkelenirdim.Seni hissetmeyen insan, neden yaşardı ki dünyada?Sonra dağılırdı öfkem ve gururlu bir gülüş kaplardı yüzümü.Hiç kimsenin fark etmediği o güzel ıslaklığın tek sahibi bendim.Bu beni hepsinden ayrıcalıklı kılıyordu.Onlar sıradandı,ben farklı.Uçurumun dibindeki yalnız çiçektim ben.Tek besinim yağmurdu.Yağışını beklerdim.Kurak günlere,ayaz gecelere inat hiç bitmeyen bir umutla beklerdim. Kapardım yapraklarımı,bükerdim boynumu direnmek için.Umudun yitip gittiği günler de oldu elbette.Bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da oldu.Yağmama ihtimalin yoktu;ama,ya ben sabırsızdım,ya da sen yağacağın zamanı çok iyi bilirdin.Ben bunun rahatlığıyla hiç solmayacağımı düşünürdüm.Yağacağını bilerek özlemenin tadını da sevdim ben.Benimle birlikte bekleyen diğer yalnız çiçekler "Artık yağmayacak" diye kendi yağmurlarından ümidi kesmişken,ben "Durun" derdim onlara."Benim yağmurum hepimizi hayata döndürmeye yeter..."Öyle kıvamında yağardın ki,ne sel olup yıkardın duvarları ne birkaç damlayla kandırırdın dünyayı.Hep yettin,hep "Şükür" dedirttin.Seni taşıyan bulutlar da hiç siyah olmadı.Yakışmazdı sana kara bulutlardan düşmek dünyaya.Aydınlığını verdin,beyaza boyadın onları.Bu yüzden hiç bir zaman yıkım olmadı yağışın.Yağışından sonra gökkuşağına dönüşmeni de sevdim.Her damlan başka bir renkti.Gözlerimi alamazdım o renk cümbüşünden.Çabuk kaybolacağını bildiğim için bir saniye ayırmazdım gözlerimi senden.Sonra güneş yükselir,sonra sen çekilirdin.Ama her gidişin,yeniden döneceğinin müjdesiydi,bilirdim.Bu aralar yine kurak gidiyor günler.Ne bir bulut var, ne de yere düşen bir damla.Ben yine direniyorum;ama, geçiktin ey yağmur.Sitemdir sanma,vardır bir bildiğin; ama,düşün ki sen olmasan solup gideceğim bu çorak dünyada.Yağ ve sırılsıklam et beni.Ben öyle tutkulu,öyle yağmur delisi...