21 Ocak 2009 Çarşamba

eskilerden... çoookkkk....

Gecenin sessizliği Ölüm çığlığı gibi çınlıyor kulaklarımda
Mavinin esrarengizliği Tüm gücüyle çekiyor bedenimi derinliklerinde
Arkdamdan bir çift el gibi dipsizliğe itiyor serin bir meltem
Sana yer yok bu dünyada der gibiler
Doğanın ölümsüz güzellikleri....

20 Ocak 2009 Salı

cn olmdn dm çrpn grplr ülks...

güler misin ağlar mısın canım yaa??? neden bu kadar canını sıkmasına izin veriyorsunki??? cn olmadan adam çrpmy klkn grplr ülksinde yaşamak zorunda değilsinki zaten... çok şükür ki muhtaç değilsin... ki olsan ne olur??? ölümden öte köy yok... ve Allah zaten bütün muhtaç olduğun... sebeplere takılıp kalma sakın... üç tane küçük beyinlinin seni bu kadar üzmesine ve midene bu kadar zarar vermelerine nasıl izin verirsin.. ama hani eğer içine doğanlar doğruysa helal etme hakkımı... dilerim dünya günüyle üç gün boyunca, sadece birer dünya saniyesi ile bu üç küçük beyinlinin midesine cehennem ateşi düşürülsün... Yaradandan... tövbe tövbe... olsa gerek bu yaşananların bir hikmeti... takılmamak gerektiğini bile bile küçük iradesiz sebeplere.... ah etmekten alamıyorsan kendini... belki de daha gidecek yolun uzun demektir...
Allah hayır etsin sonunu... bu küçük beyinli üç böceği de Ona havale et... umarım yanılıyorsundur ve sadece gereksiz alınganlık hassaslıktır bu yaptığın... yoksa... yapacak bişey yok... dua edip hikmetini göstermesi için yoluna devam edeceksin...
ne acı... konuşamamak... paylaşamamak.... "ya saçmalama sen kendini biliyorsun, seni bilen biliyor, hem belki de sen hassaslık yapıyorsun, ya da gerçekten bu ise kastettikleri, salla gitsin" diyecek birinin olmaması... anlatamamak... :(

12 Ocak 2009 Pazartesi

seviyorum böyle tezatlıkları

özdemir asaf

birtek onun şiirlerini severim ben

sana bahsetmis miydim

adamını kafası da benim gibi çünkü...
severken dövenlerden....
gelirken gidenlerden...

giderken gelenlerden
döverken sevenlerden

yani garip ,
anladığını sanırsın anlamazsın
anlamadığını düşünürsün ama anladığını farkedersin

seviyorum böyle tezatlıkları yani

içiçe girmiş tezat kavramları

eğlenceli geliyor

sonuçta sallanmak ama
istikrarlı ve tutarlı bir denge değişimi söz konusu

bir bilmece gibi

herşey şimdi başlar ve şimdi biter... present (armağan = şimdi)



düştüm ve dizlerimi kanattım... çok acıdı... gençliğin verdiği heyecanla o kadar hızlı koştum, deli gibi koştum durmadan... yapabileceğimi sandım, bana birşey olmazdı... ama düştüm işte... ve ayağa kalkmam biraz zaman aldı... hala zaman alıyor... düşerken sadece dizlerimi değil özgüvenimi de kanattım... aktı gitti... geriye az birşey kaldı... şimdi ayağa kalkıp son bir kuvvetle derinlerde kalan o az bi güvenle, yaşamak mecburiyetiyle tekrar yürümeyi deneyeceğim... kanayan yaralarıma aldırmadan... nasılsa dinecekler ve kabuk bağlayacaklar... izleri kalacak belki ama iyileşecekler... ben sadece çok daha yavaş çok daha temkinli bir şekilde yürümeye çalışacağım... yürüyeceğim bile diyemiyorum... o kadar derin bu korku... ne acı... koşmayacağım biliyorum... çünkü ulaşmayı hedeflediğim bir yer yok, dolayısıyla hedefe ulaşmanın vereceği mutluluğu tahmin etmek yok, ona ulaşmak için önüme bakmadan deli gibi oraya, zirveye, havaya bakarak koşmak yok... şu anda attığım her adımı yaşamak var planlarımda... her anın tadını çıkarmak, doyasıya... şu anda mutlu olmak... heryer karanlık.... farları ile ben önündeki 10metreyi aydınlatan bir araba gibi ülkenin bir ucundan bir ucuna gideceğim... sonunu görmeye çalışmadan... andan kopmadan, yarına bu kadar kapılmadan, ve mutluluğun hayalini hissetmekten vazeçip gerçekten mutlu olarak...

ne güzel bütün cümlelerimin içinde "şimdi" var artık... "yarın"ı çıkarmayı başardım en sonunda... sanırım öğenmeye başladım... çünkü herşey şimdi başlar ve şimdi biter... başladığında da bittiğinde de içinde bulunduğun an "şimdi"dir.... present is the best present ever given... şimdi verilen en büyük armağan bize...

az kaldı az... galiba başlangıcın çok yakınındayım...

sen ve güzel bişey

kaba saba kendini beğenmiş ben güçlüüm ben bilirim ben yaparım kimsye ihtiyacım yok ben bana yeterim

böyle biri

sen ve güzel bişey

:))))))))))))))))))))) (doğru söze ne denirki???)

11 Ocak 2009 Pazar

A.S. Pushkin (from me)

"Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır,
Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz
Benimle bir olabilirsiniz.
İhtiras alışverişine kim giriyor, kim?
Aşkımı satıyorum ben,
Hayatı pahasına bir gecemi benim
Söyleyin, kim satın alacak içinizden?"

yine dolunay ve yine ben...

bilirim dinlemezsin söz ama şu ben güçlüyümden vazgeç...
değilsin, güçlü adam savaşır ve kazanır... sen hep kaçıyorsun...

memleket gözlüm... 2me

Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
Hapiste günler ağır geçer diyorlar
Olsun be ben vazgeçtim hürriyetimden
Yeter ki yetim bir çocuk gibi bırakma yüreğimi
Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
Gördün mü gülüm bir tek gözlerim değişmedi yine
Bir tek gözlerim

Benim en büyük kudretim
Senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek

9 Ocak 2009 Cuma

zizu1912'den... thnx...

gülüşünü kaybeder insan..cocukluğu da ardında kalır ama düşler gitmez hiçbir yere.düşler herşeyi yaşatandır...Yağmur at kuyruğu gibi iniyordu! (Yaşar Kemal)

Follow these six rules as you write... natalie goldberg...

Follow these six rules as you write:

1 Keep your hand moving. (Don’t pause to reread the line you have just written. That’s stalling and trying to get control of what you’re saying. Don’t stop until the time is up.)

2 Don’t cross out. (That is editing as you write. Even if you write something you didn’t mean to write, leave it. Don’t backspace.)

3 Don’t worry about spelling, punctuation, grammar. (Don’t even care about staying within the margins and lines on the page.)

4 Lose control.

5 Don’t think. Don’t get logical.

6 Go for the jugular. (If something comes up in your writing that is scary or naked, dive right into it. It probably has lots of energy.)

Writing practices are raw, wild, and free flowing. The aim is to burn through to first thoughts. There is no good or bad with Writing Practice. It is what it is. Most importantly, Writing Practice keeps us in the practice of writing. It serves as the most basic approach to any writing we do, including finished pieces.

Pick up your favorite pen. It should be a fast-writing pen. Grab a spiral notebook. Nothing fancy. Or, if you prefer, use your keyboard.

Select a Writing Topic. Set a time limit. Ten minutes works well to begin. We’ve noticed we tend to go deeper with our writing when we write even longer.

The timed aspect of writing is important. Whatever amount of time you choose, you must commit yourself to it for the full time. Set an intention - 10 minutes, 20 minutes, half an hour. Then, Go!

http://link.brightcove.com/services/link/bcpid1315753333/bctid1431497737

natalie goldberg.... writing practices...

When I’m writing it takes all of me. I mean every single cell.
When I’m really writing it takes every cell in my body, total concentration,
and my whole life is in it. My whole life is on the line.

When I’m painting, I’m whistling, I’m playing music, I’m just happy.
The predominant emotion is happiness. With writing there isn’t any predominant emotion.
My whole life is distilled into that task. And I give my life over into the tip of that task.
I want to say my whole life is distilled into god — if god is everything.

http://redravine.wordpress.com/2008/05/13/interview-with-author-and-artist-natalie-goldberg/

pablo neruda... ode to things.... Oda a las cosas...

I love
allthings,
not because
they are
passionate
or sweet-smelling
but because,
I don’t know,
because
this ocean is yours,
and mine

Don't call it Gaza, It's Palestine


Jan 7, 2009The ultimate Israeli objective in Southern Palestine is to create a neutralized "Gazan" regime that is geographically and politically separate from the regime in the West Bank. It has always been part of Israel's strategy to split the Palestinian people into West Bankers and Gazans. Since the starting of the First Intifada in 1987 Israel looked for ways to split the cohesiveness of the Palestinian people. I doubt if at that time their intention was to create two geographically and politically separate groups of Palestinians, but it looks like Israel is about to harvest the fruits of many years of planting and replanting.Incidentally, I remember Western Media as well as Arab Media talking about the two million dollars that the US was sending FATAH, the party of Mahmuod Abbas to use for campaigning at the same time that Hamas was getting millions of dollars from states that were friendly with Israel and others which were not, such as Iran. This fact was ignored by the media. On the contrary even Western Media was talking about the positive aspects of Hamas social programs, meaning schools and hospitals while at the same time "exposing" the "corruption" of FATAH " fat cats". Why?America and Israel were aware of Hamas' challenge to FATAH and did nothing to stop it. The Palestinians did not need to have an election at that time. If Israel and the US were so concerned about the Palestinian people they would have worked for the establishment of a Palestinian State and made sure that a friendly regime was in place. The ironic thing that the U.S. and Israel did was to "help" Hamas get into a power position and immediately they opposed it. They opposed a situation that they helped create. Why?Hamas won the election on January 25, 2006, but in 2005 an Israeli General who warned that Hamas was arming the public to overthrow Fatah was reprimanded. Why would Hamas be allowed to arm itself and enter an election? Why?On June 14 Hamas took over the control of Gaza after overthrowing Fatah leadership and security apparatus as Israel stood on the side line and watched as one of its main objectives was finally coming into reality, two separate Palestinian entities opposed to each other creating two regimes to mirror the two spectrums of the Arab regimes in the area. Israel could have stopped Hamas take over with one F-16 sortie or even an Apache, but chose not to. Why? With Hamas take over the Palestinians finally came around to exactly where Israel wanted them to be. Geographically, politically, socially, and otherwise different from their brethren in to the north.Today, we see Western Media, Arab Media, Palestinian Media, World governments and their people including Arab Governments and their people calling it nothing but "Gaza" and the Palestinians there as "Gazans". "FREE GAZA" we now say, not "free Palestine". That is exactly what Israel wants, for the world to start calling that Palestinian territory, Gaza. Palestine is in Ramallah, Gaza is in Gaza. There are Palestinians, and there are Gazans, just like there are Iraqis and Kuwaitis, Syrians and Lebanese, Egyptians and Sudanese, etc etc... It looks like Strategy For Israel In the Nineteen Eighties also known as The Zionist Plan for The Middle East is finally reaching the Palestinians after visiting Iraq and Sudan.Israel did not "get" Hamas all the way here to destroy it, no, but it wants to disarm it just as the U.S did with Saddam and his scuds, Israel want all Hamas heavy guns destroyed for now, until the time comes when Hamas is no longer needed just like Saddam. In my opinion it is not in Israel's favor to eliminate Hamas at this time, on the contrary, it is in its favor to allow Hamas to become a stronger political organization equally accepted in the Arab world as well as in the World just as another regime in the Middle East, like the Hashemites in Jordan, Ba'ath in Syria, Fatah in Ramallah. Its not Hamas rockets that Israel is after, but rather the wholesale liquidation of the Palestinian problem.Does it have to happen like that? Of course not but it seems that all parties involved ,with no exceptions, find themselves in a position without any other alternatives but to continue with this separation. The ball is in the people's court now. Maybe that is why Israel is targeting the people.

A.S. Pushkin (to me)

I loved you once: perhaps that love has yet
To die down thoroughly within my soul;
But let it not dismay you any longer;
I have no wish to cause you any sorrow.
I loved you wordlessly, without a hope,
By shyness tortured, or by jealousy.
I loved you with such tenderness and candor
And pray God grants you to be loved that way again

7 Ocak 2009 Çarşamba

Everytime - Lincoln Hawk (to me)

Every time you walk away or run away
You take a piece of me with you there

Oh it seems I'm walking right to your door
With my heart still resting, looking for something more
Are you ever going to see everything you mean to me?
I'm trying really hard to believe
Nothing feels right when left here on my own
Left last night It seemed like way too long
Are you ever going to see everything you mean to me?
I'm trying really hard to believe

Every time you walk away or run away
You take a piece of me with you there

Come back to me
Smile and you'll make my life complete

5 Ocak 2009 Pazartesi

etmiyorum eywallah...

Güvenmek istedim kendime,
Fırsatım vardı olmadı
Birazcık şahlansam yakıştırılmadı
Tatmin oldular

Elden bir şey gelir mi
Kıymet bildiklerim gibi
Benim de bilinir mi
Sen haklıydın her zaman… annem gibi

Haksızlığı da koydum bavula
Yalnızlığı da aldım yanıma
Teşekkür ettim her şey adına
Gidiyorum gidiyorum ama bitmiyorum

Haksızlığı da koydum bavula
Yalnızlığı da aldım yanıma
Teşekkür ettim her şey adına
Gidiyorum gidiyorum ama etmiyorum…
Eyvallah!!!

diri diri gömmek hayata...

ben geleceğime bağlanmıştım... hep mutluluk gelecekti... geçmişimin içine etmiştin zaten... an'larımın tadını çıkarmama izin yoktu asla... ne zaman mutluluktan biraz olsun havalara uçmak istediysem tepeme indi balyoz gibi bakışlar ve ok gibi saplandı içime... bet sözlerin... ne geçmişim ne geleceğim ne şimdim... hepsinin içine ettin ya... sen nasıl bir karabasansın anlamadımki... bütün hayatımın üstüne, bütün zamanlarımın üstüne konan... kurtuluşu var mı??? yani kurtulmak gibi bir alternatif var mı yoksa bu mudur? yani benim de hayatım bundan mı ibarettir??? kısırlaştırılmış bir ruh ile tatmadan hissetmeden hayatı, güzellikleri, böyle mi bir yerlerde son bulacak hayat... yaşarsın sen de şimdi isyanlarını beyninde... biliyorsun benim -sayende- kendimi hayatın sonuna getirdiğimi... kaybolan benim kaybedecek hiçbirşeyimin olmadığını biliyorsun... senden öğrendiğim gibi yıkacağımı... savuracağımı ... ama... sen de gördün sen de biliyorsun... gözüm görmez dünyayı umurumda değilsin ve hiçkimse de değil bundan sonra... bundan uzun zamandan önceden beridir bu böyle... keşke surh'u üflesen de kopartsak şu kıyameti... hem sen... hem kaybolan ben.... ama sen sonundasın ya... iskambil kağıtlarından örülü hayatın, yıkılmaması için sen kork... benim kaybedecek birşeyim yok benim iskambil kağıtlarından örülü bir evim bile yok... hoş seninki gibi bir hayat olmasın da zaten, istemez...

yazık yaa... senin yüzünden şu dünyaya bir çocuk getirmekten bile korkuyorum... hoş o çocuk hiç doğmayacak zaten... kendimi kurtaramadım sen olup çıkmaktan... ama onu kurtaracağım... yazık... ölü bir çocuk doğurmak ve onu hayatta ölüme mahkum etmek... diri diri hayata gömmek bir çocuğu...nasıl bir işkencedir yarabbim...


yaşarsın şimdi sen de isyanlarını beyninde... tek bir laf ve kopsun kıyamet...

acıya kaşarlandık...

aslında anlıyorum seni... senin de beklentilerin var dostluktan... ama şartlı ve beklentili olursa eğer dostluk olmazki... anlarım konuşmak istememeni... "bir dost"tan beklentilerin karşılanmıyorsa çekip gitmelisin elbet... zaten benim de hep söylediğim gibi... ben git'melerden yorulduğum için ve artık nasırlaşmışlıktan acıyı hissetmemeyi öğrendiğim için 'gidiyorum' demiyorum... ve sana ve herkese söylediğimi söylüyorum.... "take it or leave it", çok basit bir seçim yapabilirsin... benim düşüncelerim bunlar, asla yargılamak yok ve asla önyargı yok... ama sen kendini tanıyamıyorsun artık.... sen "boşluğun" farkında değilsin... olduğunu sandığın sen ile olan sen arasındaki boşluğun farkında değilsin... ve sana "önyargı" dediğin söylemlerle geldiğimizde kudurdun... "beni yargılıyorsunuz ve bana karşı önyargılısınız" dediğinde ise beni kudurttun... ben ki "HAŞA" asla kimseyi ne yargılarım ne sorgularım... insanoğluyuz bilirim... hepimizde nefis de vardır etrafımızda şeytan vardır ve doğrudan saptıracak binlerce koşullar örer hayat etrafımıza hergün... "kınamaki kınanma, yargılamaki yargılanma" ne haddime düşer benim kişileri karakterleri yargılamak... fikrimi soran dostlara bile sadece "ben olsam böyle yapardım belki" demekle yetinirken ben ve asla "böyle yap, şöyle yapma" demeyen ve bundan ateşten sakınır gibi sakınan ben seni neden yargılarımki... neden sorgularım... ben sadece bana karşı tavırlarına müdahale edebilirim etrafımdakilerin en fazla... ve samimiyetimle de kusurlarmı ve özürlerimi gösterir olduğum gibi kabullenmelerini isterim dostlarımın... bana rağmen beni seven gerçek yarenlerimizle hep yüreğimizde ve yanımızdadır... varsa sevmeyenlerimiz ise kendi yollarında... hepsi için de sonsuz dualarımızı ederiz Rabbimize, iyilikler güzellikler ihsan etsin diye.... ama bütün yapabileceğim bu... keşke sen de bunu yapabilseydin.... ve bana karşı herdaim gösterdiğin hassassiyete minnetarım ama keşke bunları ben olduğum için ve sadece bana değil de sen olduğun için ve sana yakıştığın için yapmış olsaydın... sana"üzülme boşver" bile demek gelmiyo içimden, seni biraz olsun rahatlatacak bir çift sözü yazmak için uzanmıyor elim telefona... belki de ihtiyacın bile yok... sadece benim hassasiyetim... umarım öyledir çünkü yazmayacağım sana...
dedim ya sana benim zaten canım burnumda... dedim ya sana benim zaten takatim kalmadı canımın sıkılmalarına... nasırlaşmış dedim belki de acıya kaşarlandık demek daha doğruydu... en komiği de başkaları ile ilişkilerindi sebebi tartışmaların... ama seni tanımamı sağladığı için de minnettarım... yalan birine dost demişim... ki ben inanmıştım... ki ben hala salaklık derecesinde saflıkla inanıyorum...
Allah yolunu açık etsin inşallah... ve önce Kendisini sonra da kendini buldursun sana insallah....

1 Ocak 2009 Perşembe

acı gerçekti, mutluluk ise aptal bir hayal....


galiba hayatım boyunca acıyı gerçek mutluluğu da hayal olarak gördüm...
belki de o yüzden hayatım boyunca hiç hayal kurmadım... hayal aptallıktı...
mutlulugun hayalini kurmak ise aptallığın en dibiydi... o yüzden düşüncelerimde
bile kendimi acıya inadırmak daha kolay oldu... hayali acı ile gerçek gözyaşları
dökmek alışkanlık oldu.... zaten hep beynimde yaşadım isyanlarımı, hep içimden
savurdum küfürlerimi bile... hiç duymadın... zehiri yine içime aktı... anladım o yüzden
bu denli derin boşluk düşüncemdeki ben ile fiiliyattaki ben... çünkü isyanları
kavgaları beyninde eden ben, olgunluk efendilik erdem adına dışarıya sustu...
suskun yüzümdü görünen.. Senin Rızan diye kandırması da kendimi cabası... olsun yine de
merhameti bol olan Sen, belki de gerçekten kabul eder, gerçekten razı olursun susmalarımdan...
zaten başka da kıymet bileni olmaz.....

düşüncelerimde bile senin öğretilerinle yön verirken hayatıma yakaladım kendimi...
yeniden programlamak mümkün müydü acaba kişiliğimi ve beynimin düşünme
şeklini, yoksa hayatım boyunca mahkum mu kalacaktım bu yanlışa, hayatımdan hayat
kendimden beni çalan sana... gitmek çözüm olur mu??? ki aslında çok daha toyken denemiştim
işe yaramadığını görmüştüm gitmelerin... yanımda götürdüğüm çünkü senin zehirinle erimiş bir beyin, bir ben, kayıp ezik bugünlerin, zamanelerin deyimiyle.....

mutlu bir yıl diliyorum tatlım sana... şu bozuk gen'ini tamir ettiğin ya da tamamen koparıp attığın yok ettiğin bir sene diliyorum güzelim....

yepyeni bir senede küllerinden doğan yepyeni bir ben olmayı başarman dileklerimle...
mutlu yıllar....